Günümüzde müziğin işlevi hakkında

Elias Canetti “ Kitle ve İktidar” eseriyle bağlantılı olarak

          Doğanın sessizliğini dinlemek bir sürü farklı doğal olmayan ses yığını insan yapımı henüz sanat diyemiyeceğimiz birbirinin tekrarı şeyleri dinleyerek  hipnotize olmaktan daha sağlıklı bir süreç gibi geliyor. Yanılıyorumdur belkide genelde birçok konuda fikrim sürekli değişir.

Hakikaten dinleyici pasif durumdayken ya daha iyisini yapma arzusuyla harakete geçebilir ve ben daha iyisini yapabilirim diyebilir, sizden daha iyisini göstermek zorunda hissediyorum çoğu zaman kendimi, ancak insan yığınlarından hoşlanmıyorum. Bazen de bu iktidar hırsının yoğunluğu ve sürekli üretiminin gerilimi seyirciyi daha aptallaştırıp pasifize edebilir. Mutlak iktidar kurulmuştur, ne tür ilişki kurma biçimi olursa olsun insanı pasifize eden, edilgen kılan her tür eylem, üretim toplumsal üretim ilişkilerinin kapitalist liberal yapıya tekrar hizmet etmektedir.

Hakikaten oyalanmaktan başka bir şey değil, değişmiyoruz toplumsal olarak; dinlemek ve türevlerinizi çok yoruldum artık insan denen varlığın iktidar savaşlarından.  Sartre yada Hannah Arendt'a baktığımızda Dünyanın böyle değişmiyeceğine dair net bir perspektifimiz oluşuyor. Bir yanıyla iyiki Felsefe doğdu ve yeniden varolmamızın eşit mümkünlüğüne inancımız oldu, nefes almamızı sağladı. “Sen de böyle yapabilirsin” diyebilirsiniz. Önemli olan benim bireysel kurtuluşum değil, herkesin kurtuluşu.

Herkes şarkı söylüyorsa bu iyi bir şey, herkes aynı enstrümanı çalıyorsa bu da iyi bir şey kimse seyirci konumda değil. Başka üretimlerin durması sadece buna yönelmesi gerekiyor ki bu imkansız bir durum. Brecht'in sanat anlayışı da bu, katharsis yaratmamak ve herkesin eşit olduğu bir sistem.

“Dinleyicilerin hareketsizliğiyle kendini onlara dayatan aygıtın patırtısı arasındaki zıtlık konserlerde daha da çarpıcıdır. Burada her şey izleyicilerin kesinlikle rahatsız edilmemesi üzerine kurulmuştur; her harekete kaş çatılır, her ses tabudur.” s.32

“...Çalman müzik canlılığının önemli bir kısmını ritminden alsa bile, dinleyiciler üzerinde ritmin hiçbir etkisi belli olmamalıdır. Müzik, sürekli dalgalanan, çok çeşitli ve yoğun duyguların ortaya çıkmasına neden olur. Orada bulunanların çoğu bunları hissetmeli; üstelik bunları hep birlikte, aynı zamanda hissetmelidir. Ancak her türlü tepkinin dışa vurulması yasaklanmıştır. İnsanlar orada, sanki hiçbir şey işitmiyorlarmış gibi kıpırtısız otururlar. Burada, durgunluk içinde uzun ve sanatsal bir eğitimin gerekli olduğu apaçık ortadadır. Bunun sonuçlarına giderek alıştık ama önyargısız bir bakışla kültürel yaşamımızda, konser salonu kadar şaşırtıcı bir olgu zor görünür. Müziğin kendilerini doğal bir biçimde etkilemesine izin veren insanlar oldukça farklı davranırlar; müziği daha önce hiç duymamış olup ilk kez işitenler dizginsiz bir heyecan duyarlar…” s.32 / 33

“…Bedensel deşarj kalıntıları bizim konserlerimizde de korunmuştur. Alkış göstericilere teşekkür anlamı taşır: uzun, iyi organize edilmiş bir gürültüye karşılık kısa, kaotik bir gürültü. Alkışlar baskılanırsa ve insanlar oturdukları gibi sessizce dağılırlarsa, bunun nedeni kendilerini dindarca bir adama atmosferinin içinde hissetmeleridir…” s.33

“…Konserdeki izleyicilerin hareketsizliği köken olarak bu atmosferden türer. Tanrı’nın önünde hep birlikte ayakta durma pek çok dinde ortak bir uygulamadır. Bu duruş dünyevi kitleler içinde gördüğümüz özellikleri taşır ve aynı derecede ani ve şiddetli deşarjlara yol açabilir. Belki en etkileyici vaka Mekke’ye yapılan haccın zirvesi olan, “Arafat’ta durma”dır…” s.33







Yorumlar

Tüm zamanlar