“Naked” Sinemasının ; Feminist Mercekten
“Judith Butler” ;
Post Yapısal Marksizm; Roland Barthes,
Ferdinand de Saussure, Göstergebilimi; Lacan
Psikanalizi bağlamında Analizi
“
Çıplak” yerine “ Mülksüz” “Naked” sözcüğü
mülksüzleştirme hakkında
Genellikle;
İngilizce / almanca/ Fransızca / Türkçe karşılaştırmalı metin okumalarında
fark ettiğim, metnin özellikle gramer dokusunun semantik özelliğinden daha
önemli görülmesi ve bu durumda yazar, şair, senarist metni, roman, hikaye, psikanaliz,
felsefe metni olabilir; kişinin ne anlatmak istediğinden daha çok gestalt
olmayan bir biçimsellik benimseniyor. Cümleler kendi başlarına bağımsız
göstergeler gibi irdeleniyor. Ferdinand de Saussure, Roland Barthes, John
Berger gibi referens metinleri irdelediğimizde, dilin kökensel antropolojik yapısından
uzaklaştığını biliyoruz; daha anlaşılır ve uzlaşımsal, eleştirel aynı zamanda modern göstergesel alan olarak dil, sinema,
fotoğraf ne anlatmak istiyordan uzaklaşılmış görünüyor. Bu durumda semantik,
anlamsal yapının göstergesel olan gramerden daha öncelikle düşünülmesi
gerekiyor.
“Naked” sözcüğünün Türkçe
anlamsal karşılığı ilk etapta “çıplak” olarak sözlükte yer alıyor. Ancak
sinemayı izledikten sonra sinemanın görsel ve dilsel anlatımının gestaltına
baktığımızda aslında senarist ve sinemasal gösterme biçimi olarak terimsel bir
anlam kullanıyor. Sinemanın genel anlatım akışında kahramanın dialoglarında,
monologlarında ise hep bir mülkiyet üzerinden, iktidar biçimleri
üzerinden, modern mimari yapıların,
insanların yaşam alanlarında ve sokak kültüründe de oluşan dilin, davranışın,
konumlanışın mülksüzlük, aidiyet sorunu,
sosyal hukuk göstergelerinin olmayışı, tekinsizlik temalarının işlendiğini
görüyoruz. Anlatılmak istenen bireyin savruluşu, kendi kaosunda kayboluşu
değil, anlatılmak istenen ne oldu da genç bir insan bu toplumda kendisine
benzer yakın hissedebileceği insanlarla bile bir ortaklık kuramıyor, kendisini
gösterilen zamansal mekansal süreçte ordan oraya savruluyor, bunun nedeni
güvencesiz oluşu, sağlıklı olmasına rağmen kapitalist ekonomik sistemin onu
derhal sistemin çarklarının dışında savurması ve süründürmesi. Duvara bir
reklam afişi bile asamıyor, eli ayağına dolaşıyor ; çünkü reklam afişi asan adam
bu işten maaş alıyor, evi var, arabası var, zamanını emeğini satmış ve kendi
benliğini şizoit bir şekilde bölerek Marx’ın deyimiyle kendine yabancılaşma
pahasına bu işi yapıyor. Böylece biraz iyi yemek yiyebilir, evine kendi
arabasıyla gidebilir, bir parça birkaç saatlik özgürlük satın alabilir kendisine. Johnny Fietcher, bir şirketin bomboş koskocaman konforlu ve
kışın her tarafı sıcacık olan binlerce evsiz, sokakta barınan insana barınak
olabilecek bir yerde özel mülkiyetin koruması olarak güvenlik görevlisi olarak
çalışıyor olabilirdi. Brian “Güvenlik
Görevlisi rolünde” Güvenlik görevlisi, emeğini, zamanını modern köle olarak
satmış durumda, bu sayede iyi yemekler yiyip, kendi konforlu köşesinden kitap
okuyarak zamanını geçiriyor, yüzünü görmediği uzakta evli olduğu bir karısı ve
hiç uğrayamadığı satın aldığı kırsal bir yerde evi var. Ancak günleri bir
şirketin sınırları içinde, yılları geçiyor. Bir süre sonra bu birbirine
benzeyen günlerin iyi yönlerinden bakmaya çalışarak kalan ömrünü en azından bir
işim var düşüncesiyle geçiriyor. David Thewlis ( Johnny Fietcher)
kendisinin bir güvenlik görevlisi dahi olamayacağının farkında, çünkü zihni
sürekli sistemi sorgulayan ve sistemin değişmesi gerektiğine dair itaatkar
olmayan düşünceleri var, bu şekliyle kapitalist sisteme bireysel olarak meydan
okuyan bir anarşist, sosyalist,komünist dialektik bir zihni var, kendine
yabancılaşmamış ,varlığının bu sistem için bir hiç olduğunun farkında, acı
çeken bir entelektüel aslında, bir sanatçı, bilim insanı olabilecek potansiyele
sahip, 27 yaşında. Dürtüsel davranışlarının nedeni annesini kaybetmiş olması ve
genç bir annenin çocuğu ve annesine bağımlı birisi. Bu nedenle bu bağımlı
halinden kurtulamıyor, dünya koskocoman bir boşluk annesi de geri dönmeyecek
bir ceset. (Politik olarak ;cumhuriyetçi, liberal değil; zaten olamaz
mülkiyetsiz birisi nasıl olsun? Para sadece o an için karnını doyurmasını
sağlaması ve herhangi bir yerde uyuması onun için yeterli.) Johnny Fietcher yakışıklı sayılmasa da
güzel zarif parmakları var, bu ellerle sanat yapabilir, resim yapabilir TIP
okumak istiyormuş bilimsel bir eğitim alabilir, Che Guevera gibi bir devrimci
olabilir, belki bir piyano satın alır konserler verir, bol parasıyla kendini
tanrısal kılabilir ve dünyayı gezip, kostüm, iyi şarap, iyi yemek yiyip
içebilir, belki bir orta ölçekli bir partiden konuşmacı, siyasetçi olabilir.
Sinemanın bir yerinde lüks bir arabanın önünde şöför onu karşılıyor, kendisini
bürokrat zannederek, beklediği kişi olduğunu zannediyor. Sigara içerek arabaya
binmeye çalışınca ve konuşmaya başlayınca onu mülksüz sokaklarda yaşayan biri olduğunu
anlıyor şöför birden onu azarlıyor, aşağılıyor. Kapitalist sistem sürekli
sistemin dinamikleri tarafından yabancılaştırıldığın, iktidar savaşı, hırsın ön
plana çıktığı bir alan olduğu için Johnny
Fietcher de hertaraftan aşağılandığı, tekmelendiği için o da nefret
duygusunu kadınlara aktarıyor. Kendisi gibi aidiyeti olmayan, mülksüz kadınlar
seçerek onlarla cinsel olarak birlikte oluyor, ancak kadına zarar verici
davranışlarıyla, saldırgan tutumuyla kadınları aşağılıyor. Eski sevgilisi ile
aynı evi paylaşan Katrin Cardlidge
“Sophie” ile başlangıçta romantik başlayan yakınlaşmaları sadomazoşist bir
hale dönüşüyor.
Sistemin
yarattığı bütün kapitalist normların, kuralların, bankaların, modernite çatısı
altında bütün şirketlerin mülksüzleştirilmesi gerektiğini düşünüyor. Ancak
belli bir kurumsal yapıya itaatkarlık sözleşmesi imzalamış olan kişiler onunla
sohbet etmek istemiyorlar, çünkü hiçbiri sistemle uyumsuz olmak, maaşından
olmak istemiyor bu nedenle modern köle olmanın kaçınılmazlığına boyun eğmiş
durumdalar. Buraya kadarki anlatımdan sonra bu sinemanın göstergesel olarak
mülksüz olmayı anlattığını, mülksüzleştirmeyi anlattığı için sinemanın “Naked”
çevirisini mülksüz ( Hem hukuk, hem
iktisadi bir terim olarak kullanabiliriz.)
Mike Leigh, Godard 2.yeni dalga sinemasından etkilendiğini düşünüyorum,
sürekli Johnny Fietcher bir kaçış
halinde, herkes sigara içiyor, sinemanın ilk başında bir kadına sokakta zarar verip,
Manchester’dan bir araba çalarak olay yerinden suçundan dolayı kaçmaya
çalışıyor. Londra’da eski sevgilisinin Lesley
Sharp’ın ( Louise rolünde) oraya taşındığını bildiği için onun evine
sığınmak istiyor.
Postmodern Sinema Estetiği
açısından “Naked”in irdelenmesi
Sinema çıkış tarihi:
5.11.1993
İzleme tarihim: Yıllar
önce izlemiştim, ancak sinema kritiği şimdi yazıyorum. Bu nedenle tekrar
izledim. 16.12.2023
Sinema krtiği için ayırdığım
zaman: 16.12 / 18.12.2023 saat: 02.25 son noktayı koydum.
Tek başına izlenebilir
bir sinema. Belki tek başına izlemek sinemayı farklı perspektiflerden
derinlemesine analiz etmeyi sağlar, sinema salonu da olsa kalabalıkla sinema
izlemeyi sevmem genelde. Canlı kalabalık konser sevmediğim gibi tıka basa insan
yığınlarından hoşlanmam.
Sinema
Metni ve Sinemaya dönüştüren Kişi ; Mike
Leigh
Postmodern
Sinemayı sinematografik özellikleri açısından irdeleme; Mike Leigh, Quentin Tarantino’nun sinema
diline yakın sahnelerin oluşturulması ve sokak sahnelerinde saldırganlık
davranışlarının gösterilmesi, kanlı, afişli, kaybolmuş bireyler kendilerinden
vazgeçmiş sistemle uyumsuz insanların perpektifi bana Tarantino’yu hatırlattı.
Ancak hem oyuncu seçimi, hem görselliğin yeterince iyi değerlendirilmemiş
olması, oyuncu diyaloglarının verimli olmayışı gibi özellikler anlatmak
istediği konuyu zayıflatan unsurlar. Anlatmak istediğiniz konuyu bir başkası
sizden daha iyi aktarmışsa sizin anlatımınız yetersiz kalıyor bu durumda.
Gerçek kapitalist sistemin dehşetini anlatmak için Amerikan History X, David
McKenna'nın yazdığı ve Tony Kaye'nin yönettiği bir dram filmi 1999 yapımı gibi
pek çok eser mümkün, daha iyi postmodern örnek olduğunu düşünüyorum. Sinema’da
görsellik oldukça geri planda, dialogları postmodern eleştiri metnini
oyuncuların rolleri üzerinden sokak dili ile gerçekliğin kopuk, eşitsiz,
kapitalist yabancılaşma, modern bireyin zaman ve mekanla sınırlı olması, ancak
sisteme karşı olan kişilerin zaman ve mekandan kopukluklarının tezatlığı
çarpıcı bir şekilde düşünmeye yeniden rahatsız edici bir tavırla dünyaya
bakmanızı sağlıyor. Sinemanın aktardığı dialoglar, uyuşturulmuş kapitalist ahlak yasası
normlarından çıkarıp gerçekliğin dehşetinde savunmasız bırakıyor tıpkı Johny Flechter oyunculuğu başlangıçta
iğreti duran anarşist tavırları sonradan politik bir eylem biçimiyle dialog
içinde olduğu insanların da rahatsız oldukları bir karşı çıkışa, tepkiye neden
oluyor. Kapitalist sistem insanları nasıl yutuyor, değersizleştiriyorsa her
konuşmasında Johny Flechter insalığın kökenlerine kadar giden insan
varlığının kötücül karakterini bilimsel veriler, astronomi, felsefe, edebiyat
birçok değerlendirmesiyle ve gelecek öngörüsüyle sıradan bir insanın da sistemi reddedebilme, kendi güçsüzlüğünü bir
varoluş mücadelesi haline getirebilmesini gösteriyor izleyicisine ve izleyici
pasif değil, rahatsız bu durumdan belki değiştirme gücü ve iradesiyle politik mücadeleci
bir varlık haline gelebilir.
Feminist Mercekten Sinema Kritiği
Roller
ve Kişilerin kendilerince boyun eğdikleri rollerinde sanat yaptıklarını zannederek
bir takım saldırganlık göstergeleriyle güya kapitalizm eleştirisi sunuyor
-Rolleri kişilerin
oynayabilir, rolde kalabilirliklerine göre iktidar sistemi kuran ve onu kontrol
ederek kişilerin özerk davranmasını engelleyen psikanalitik açıdan bastırılmış
sadist duygularını verdiği rollere göre kontrol eden ve aynı zamanda bilinç
dışı yazdığı metni görselleştiren kişi;
Mike Leigh
Rollerde
kalanlar ve neyi oynadıklarına göre kişi tanımlamaları;
Rollerin
dağılımı, kim hangi rolde kalıyor?;
David
Thewlis ( Johnny Fietcher); Sinema süreci boyunca onun
insanlarla kopuk hikayelerine tanık oluyoruz. Kapitalist sistem tarafından
sistemin dışına atılan sistemle uyumsuz, annesini yeni kaybettiği için major
depresyon durumunda, annesine aşırı bağımlı genç bir annesi olduğu için
âşk duygusu yoğun bu nedenle annesinden
7 yaş büyük bir kadınla Manchester’da 1 yıl sevgili oluyorlar, ayrıldıktan
sonra Louise, Londra’ya yerleşiyor hemşire bir arkadaşının evinde kalıyor.
Johnny Fichter, Manchester’da bir kadına sokakta zarar verici eyleminden sonra
Londra’ya kaçıyor.
Lesley
Sharp’ın ( Louise rolünde, eski sevgili arada feminist
davranan ancak rol dağıtan kişinin feminist olmaması ve oynayan kişinin de
ataerkil hegomonyayı kabul etmesinden dolayı ev arkadaşı ile eski sevgilisi
için rekabet eden sonunda da zafer kazanmış duygusuyla eski sevgilisine geri
dönen kişi rolünde, ev arkadaşına ne oldu? Harcanmış oldu kızcağız)
Katrin
Cardlidge “Sophie” rolünde, Louise’nin misafir ev arkadaşı,
travmatik aile geçmişinden sonra savrulan ve kendisini duygusal ve fiziksel
olarak sömüren kişilerin kucağına atan, özsevgi yetersizliğini ilişkilerine
yapışarak telafi etmeye çalışan bu nedenle istismar edilen ve sadist
davranışların mazoşist nesnesi olan kadın rolünde. Bu rolde kalırken ; Mike
Leigh ile hiç çatışmadan ne istiyorsa yapmış, onu bilinçdışında da ebeveyn
olarak tanımladı zihni sanırım, Ben sanat yapıyorum diyerek kendi aşağılanmış
rolünü yüceltmiş oldu böylece. Sinemada genel olarak ataerkil bir tahakküm
hakim, kadınlar verilen rollere giriyorlar ve erkeğin bakışından tanımlanan
nesneleşmiş durumdalar. Sadece bir yerde Sophie ile Louise arasında bir kadın
dayanışması gerçekleşiyor. Evin sahibi olan, üst düzey burjuva rolünde kalan ve
her şeyi satın alan ancak erkek olarak iktidarsızlığını kadınlara işkence
ederek telafi etmeye çalışan Greg
Crutwell “ Jeremy” karşı bir dayanışma içinde ona rest çekiyorlar, ancak bu
kısa süreli oluyor. Loise, kendisini
kabul eden Johnny’ye geri dönmek istediği için anında yan çizip Sophie’den uzaklaşıyor. Mike Leigh sinema boyunca kadınlara aşağılık
nesneler gibi davranılmasına sebep olarak, erkekliği öne çıkararak kapitalizm eleştirisi
yaptığını sanıyor, ancak ataerkil eril iktidar biçimlerini, hem sinemadaki anlatım
diliyle, hem de dialoglar, hem rollerin dağılımı ile herhangi bir muhalif bir tavır
sergilemiyor. Sinema baştan sona Kapitalizm muhalifliğini, Ataerkil eril söylem
diliyle, göstergesel anlatımıyla olumlamış oluyor, reddettiği hiçbir şey yok. Ne
olabilirdi? Sinemanın baştan sona dili, anlatımı, aktarımı feminist cepheden erkek
hiyerarşisinin meşru kılınmasına sebep oluyor, bu nedenle feminist cepheden reddedilecek
bir sinemadır.
Mike
Leigh’ın bilinç dışı okumasından, Johnny Fietcher sadist rolünün; kadınlara
karşı kötücül eylemlerini, sırf annesini kaybetti, mülksüz diye affedemeyiz. Kadınlara
kötülük yapmıştır, bu sinemadaki rolleri oynayan kadın oyuncuların da bu anlatım
tekniğini reddetmiş olmalarını dilerdim son kertede. Gregy Cruttwell’in sadist rolünün; kendisini cinsel olarak yetersiz
ve iktidarsız hetorekseksüel cinselliğini sadist rolüyle telafi ederek kadınları
aşağılamasını, zarar vermesini affedemeyiz. Bütün bunlar, Mike Leigh’ın bilinç dışı sadist arzuları hem de rolde kalanların ataerkil
bilinç yapılanmasından dolayı feminist cepheden affedilemez. Burada erkek hegomonyasının
kapitalist normlarla gösterimi ve Kadın Öznelerin değersizleştirilmesi, nesneleştirilmesi
Erkek Öznelerin sistem tarafından değersizleştirilmesinden daha dehşetli, korkunçtur.
Yorumlar
Yorum Gönder