"The
Sunlit Night" Sinema Kritiği
Senaryo:
Rebecca Dinerstein’ın Knight adlı
romanından uyarlama
Sinema
kolaylaştırıcısı ve rollerin kontrolü; David Wnendt
Gösterim
tarihi: 23.09.2021
Benim
izleme tarihim: 10.12.2023
Sinemanın kritik
tarihi: 10.12.2023 ( daha önce bu sinema hakkında kritik herhangi bir yazı okumadım)
Diller;
İngilizce, Norveçce
Roller;
Oyuncular;
Jenny
Slate ; Frances, İlk etapta yaptığı resimler Sanat
Otoritesi olarak alışılmış izleyici eleştirel kitlenin aşağılaması ile karşılaşıyor.
Yaptığı resimlerini hiç beğenmiyorlar.
Frances anne ve babanın gerilimli ayrılma süreçlerinden dolayı ve özgürce kendi
resimlerine odaklanamıyor zaten yaşam alanlarında dib dibe eşyalardan hareket
edecek yer yok gibi bu nedenle New york dışında bir yere gitmek istiyor. Bir
proje başvurusunda bulunuyor Norveç Sanat Enstitüsü’ne, doğayla baş başa
kalacağı özgün resimler yapacağı bir yere Norveç’e gidiyor bir süreliğine.
Orada kendisine kısmen hayranlık duyduğu bir ressamın asistanı olarak bir ahırı
sarıya boyamaları gerekmektedir. Çalışma saatleri sabah 7 akşam 7 dir.
Frances’in
iç monoloğu;
“ Bu Nills’in projesi,
Nills’in savaşı, benim değil, yine de iyi bir asker olabilirim”
Kendisine özgün
resimler yapabilmesi için hiç zaman kalmıyor nerdeyse ancak yine de farkında
olmaksızın anne ve babasından geçen resim tutkusu bir şekilde kalan
zamanlarında doğa ve insan manzaraları hakkında resimler yapmasını sağlıyor. Karavanda
yaşıyor ve eşsiz bir doğanın tam olarak ruhunda hissettiği sonsuzluk alanı gibi
görüntüler büyüleyici. Kendini motive edecek görsel hafızası onu bir şekilde
resim yapmaya dürtüklüyor tanıştığı her durum, bulunduğu doğanın zaman
geçişleri onda yeni resimler yapmaya sevkediyor. Markette gördüğü bir kız,
yanında dolaşan bir keçi, okyanusun ışık yansımaları, doğanın görkemi insan ve
doğa manzaralarını daha önce gördüğü ressamların resimlerini onda
çağrıştırıyor. Bir taraftan herkesin sanatçı olacağı ancak kapitalist sistemde
kendi hayatlarındaki rollere, zamana, mekana hapsolmuş insanların aslında daha
görkemli varlıklar olduğunu yüreğinde hissediyor bu da gerçek sanatçının
duyarlı oluşumu aktarılmış bir şekilde.
Frances’in
iç monoloğu;
“ O rönesansı yöneten çok güçlü bir meleği
andırıyordu. Hayal ettiğim en büyük ve en geniş saraylarda yaşayan prensesler
gibiydi. Ama o babamın stüdyosu gibi ufacık bir mekanda çalışıyordu.” Markette
resmini yaptığı kız ( O da çalışmak zorunda olan bir göçmen)
Alex
Sharp: Yasha fırıncı ve babasını kaybetmiş kişi
rolünde, Babası Rus olan ancak Norveç Viking gelenekleriyle gömülmek isteyen
bir fırıncıdır. Babasının vasiyetini yerine getirmek için Norçeç’te
bulunmaktadır ve babasını yeni kaybettiği için kendisi major depresyon
durumundadır. Babasıyla çocukluğundan beri fırında çalışmak zorunda olan bir
fırın işçisidir. Yıllarca 10 yıl kadar anneleri onu terk etmiş ve geridönüşünü
beklemişler bu nedenle annesine sevgi duymuyor, annesine öfkeli.
“ Burada ölmüş ve özgür
bir adam yatıyor. Babamı kaybetmek kendimi kaybetmek gibiydi”
Frances’in
iç monoloğu;
“ Hergün çok erken uyanıp
belki de birçok sanatçıdan daha fazla ürün üretiyor. Kendinden gayet emin birisi,
işi onun için ilham kaynağı. Bunu kendimce kıskandım.”
Alex ve Frances
arasında bir yakınlık oluşuyor ve ilham kaynaklarından birisi Frances için Alex
oluyor.
Fridtjov
Saheim ; Nils
rolünde, usta ressam rolünde, insanlarla görüşmeyen ve tek odaklandığı şey
resim yapmak olan kişi. Evreni renklerle algılıyor ve konuşmaktan hoşlanmıyor.
“ Mavi ve turuncu
birbirini tamamlar Eğer turuncuya bakarsan ve sonra beyaz bir kağıda 15 dakika
bakarsan mavi rengi görürsün. Aynı şey sarı ile mor için de geçerlidir. Menekşe
istediğimde sarı ve kırmızı renk kullanırım.”
Zach
Galifianakis; Haldor rolünde, Ailesinden uzaklaşıp Viking
olarak yaşayan bu tarz filmler çekerek bulunduğu yerde insanlara performans
gösterisi yapan bir keşiş.
Anne ve Babasının öne
çıkan kimlikleri; Resim, çizimle para kazanan kişiler. Modern Kapitalist
hayatın içinde istedikleri geniş bir eve taşınamadıkları için özgür olamayan
çift bir türlü eve sığamamaktadır, dünyaları onlara sevgiden ziyade kabus gibi
gerilimli süreçler yaşatmaktadır. Sadece kız kardeşler arasında sevgi
akışkanlığı gösteriliyor, ebeveynler ise hem partnerlerinden hem de kızlarından
kopuk özneler olarak senaryoya aksetmiş mevzu.
Küçük Burjuva bir
yaşantının Proleter yaşantı ile dönem dönem salınımları, feodal ilişkilerin
duygusal kopukluğunun ve kapitalist üretim tarzının özne kişilerin gerçekte
özbenliklerini sorgulamalarını aktaran bir senaryo dili mevcut genel olarak.
Nils’in Resim projesi Norveç
Sanat Enstitüsü sonunda Haritada gösteriliyor ve kabul görüyor sanat
otoriteleri tarafından.
Frances’in kız kardeşi anne
ve babanın hiç onaylamadığı biriyle evlenirken babanın yaptığı yıkıcı konuşma;
“ Bu durum senin kararın.
Bu kararından pişman olursan tek suçlu sensin. Sefalet yaşarsan bu senin hatan.
Mutluluğun ise senin başarın. Hepsi sana kalmış. Biliyorsunuz benim sefaletten korkmamamın
tek sebebi karımdır ve şuan o burada.”
Bu replikte aslında kapitalist feodal ilişkilerin
maddi ölçütlerle belirlendiğini sevgi ilişkisinin ise aslında tamamen maddi unsurlarla
dejenere olduğunu ve kopuşlar yaşandığını gösteriyor. Filmi aynı zamanda ergenlikten
yetişkinliğe adım atarken bireyin aile kavramının dışında toplumsal koruyucu sosyal
hukuk devletinin sorgulanması gerektiğini her türlü metin altı anlamlar olarak sorgulanmasına
sebep oluyor.
Frances’i filmin
başında kendisini aşağılayan jüri bu sefer kendisinden övgüyle sözediyor
Frances’in
iç monoloğu;
“ Hayatımdan mı kaçtım?
Yoksa hayata doğru mu
koştum?
En iyisini mi yaptım?
Yoksa çuvalladımı mı?
Nereye gitmem gerekli?”
“ Geriye döndüğüne göre
bu çalışmaların devam edecek değil mi?” Bir nevi kişinin özgün sanatçı
olmasının yolunun bir gitme eylemi bilinmeyene doğru bir varış ve sonra kendine
dönüş gibi anladım filmin temel anlatımında unsurlardan birisi buydu sanırım.
*Sinema Kritiği, Sanatçı Özne, Çok kimlikli Kadın; Mehtap Kılıç Aziza La’Ra Kuğu
10.12.2023 /Pazar /saat:
23.47
Yorumlar
Yorum Gönder