Gün Doğmadan “Before Sunrise”

1.

 


Yönetmen ; Richard Linklater

Senaryo; Richard Linklater, Kim Krizan

Yapım; 1995

Oyuncular; Jesse rolünde; Ethan Hawke, Celine rolünde; Julie Delphi

Müzik; Fred Frith

Johann Sebastian Bach ("Andante" , "Sonata No. 1 in G Major, BWV 1027" ve "Varianton 25" , "The Goldberg Variations")

Henry Purcell (açılış müziği "Overture" , "Dido and Aeneas")

Johann Strauß ("Wiener Blut")

Ludwig van Beethoven ("Rondo, Allegro", "Sonata No. 8 In C Minor, Opus 13 'Pathétique'")

Antonio Vivaldi ("Concerto, B Flat Major for Violin ve Oboe with Ripieno Strings, RV 358")

Kath Bloom ; ( "Come Here" )

 


Konusu; Fransa’dan yüksek lisans öğrencisi, Celine ( Julie Delphi), Amerika’dan Jesse (Ethan Hawke) Budapeşte-Viyana treninde yolculuk yapmaktadırlar. Evli bir çiftin tartışmalı konuşmalarından tren yolcuları rahatsız olmaktadır. Celine ve Jesse farklı yerlerde oturan bu konuşmadan rahatsızlık duyup okudukları kitaba konsantre olmaya çalışırken gürültüden oldukça rahatsız olurlar. Evli çift aileleri ve geçmişleri hakkında suçlayıcı konuşmalar yapan, üstelik yan yana oturan ve yolculuk boyunca da yerlerini değiştirmeksizin kavga etmeye devam eden feodal yapıda bir çifttir. Evliliklerinde mutsuzluklarını ve birbirlerini anlayamayan bir çift olmasına rağmen belki yolculuk boyunca asla yalnız kalmayı göze alamamışlardır, bunun yerine mutsuz bir birlikteliği sürdürmeye devam ediyor olabilirler, böyle bir izlenim ediniyoruz. Celine ve Jesse ise bilinmeyen bir geleceğe doğru, belirsiz ve belki güzel sürprizleri, riskleri barındıran bir geleceğe doğru yalnız olarak yolculuk yapan henüz ergenlik süreçlerini tamamlayamamış genç insanlardır.  Celine konuşmadan rahatsız olduğu için yerini değiştirir ve Jesse ile göz göze gelirler. Aralarında kısa bir bakışmadan sonra sohbet başlar, film boyunca 2 karakter etrafında konu işlenmektedir. Sürprizlerle dolu anlık gelişen maceraların, âşkların özgürlüğünü; birbirlerinde her şeyi çözmüş ve yine de birbirlerini olduğu gibi kabullenememiş evlilik kurumuna karşı sanki senaryo yazarı ve yönetmeni özgür âşkı anlatmak ister gibidir. Filmin hemen başında müzik ve yolculuk imgesiyle hayatın aslında bir yolculuk olduğunu ve bu yolculukta her zaman aslında yalnız olduğumuzu anlatır. Biriyle kurduğumuz ilişki ister 1 gün olsun, isterse daha uzun sonunda kendi yalnızlığımıza geri döneriz. Sinemada tam olarak anlatılmak istenen şey buydu sanırım, bana geçen anlam, imge bu oldu. Jesse’nin şöyle bir çocukluğu olmuştur kendi anlatımından; anne ve babasının istenmeyen çocuğu olarak dünyaya gelmiş, aslında doğmasını istemiyorlarmış. Annesi ve babası ilerleyen yaşlarında ayrılmışlar hem ayrılıkları hem de istenmeyen çocuk olmak hayatı tam olarak benimseyemiyor olmasına sebep olmuş. Celine ise çok sevilen bir ailenin çocuğu olarak, mimar bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş, istediği sevgi, duygusal ihtiyaçları tıka basa doyurulmuş, abartılmış. Bunun yaratmış olduğu bir psikolojik baskı var üzerinde, isyan edecek ve karşı çıkacak bir gücü yok, çünkü istediği her şey reddedilmeden ona sunulmuş. Biraz feminist dünya görüşü oluşmuş, henüz tam olarak politik bir kimliğe dönüşmemiş. Birisiyle uzun süreli ilişki yaşamak ve bağlanmak istiyor. Jesse’nin ise biraz maço, feodal ataerkil inanç ve kültürel kalıpları var, kadınlarla özgürce birlikte olmak istiyor, bağlanmak istemiyor gibi görünüyor. Bu durumda Jesse’de daha baskın olan şey cinsellik, Celine de ise daha duygusal, sevgi ilişkisi kurma isteğinin oluşu aralarında biraz uzlaşmaz bir durum hafif bir çatışma doğuruyor henüz yeni tanışmalarına rağmen. Jesse, Celine’i ikna ederek parası olmadığı için otel odasında kalamayacağını, Viyana sokaklarında geceyi birlikte geçirmeyi teklif ediyor. Celine ikna oluyor, çünkü Jesse’den hoşlandı ve 1 gece macera yaşamayı kabul ediyor. Viyana’da öğleden sonra akşama doğru trenden iniyorlar ve sabaha kadar toplam 14 saat dib dibe zaman geçiriyorlar. Mekanları keşfederken bir taraftan saatlerin ilerlemesiyle birbirlerine karşı daha duygusal olarak bağlanmaya başlıyorlar. Hafif bir hoşlanma, hafif bir âşk kıvılcımı oluşuyor aralarında, dozu yüksek olmayan. Romantik saatler ilerliyor ve bir daha birbirlerini görüp görmemekte kararsızlar en sonunda kendi yollarına devam ederken tekrar 6 ay sonra aynı yerde buluşmaya karar veriyorlar. Jesse, Celine’i uğurluyor, oradan havaalanına geçiş yapacak, Celine ise tekrar tren ile yolculuğuna devam ediyor. Sinemada aktarılan en önemli sahne beni etkileyen başlangıç ve bitiş sahneleri oldu. Başlangıçta müzikle birlikte yolculuk imgesi gösterilirken bitişte, Celine ve Jesse’nin birlikte oldukları mekanlar bu sefer romantik âşıkların izlerinin olduğu ancak ıssız yerler olarak tasvir ediliyor. Hayatı anlamlı kılan, mekanı, şehirleri yaşanılan yaşantının, paylaşılan anların nasıl da gelip geçici olduğunu, birden yok olup gideceğini gösteriyor, güzel olan da bu sanırım biteceğini bildiğin anların yaşarken o anın bir daha geri gelmeyeceğinin farkında olarak yaşamak gerekiyor. Dialoglar güncel, sıradan dialoglar gibi görünüyor; asıl sinemanın güzel tarafı bütünsel olarak dialektik bir kurguyla basit olan gerçekliğin doğal bir şekilde aktarılması ve başlangıç ve bitişlerin ne kadar değerli olduğunu; yaşanan süreçten daha önemli olduğunu gösteriyor. Aradaki zamanı önemli kılan şey, başlamış olması ve bitecek olması hikayenin, sinemanın, hayatın. 3’leme olarak çekilen 3 sinemanın ilkini daha önceki yıllarda da izlemiştim, uzun zaman sonra tekrar bu sefer 3 sinemayı yakın tarihlerde izleyip analiz etmek istedim.



Milk Shake

Sanrılar içindeyim

Kapkara kirpikler

Melek yüzlü sevgilim

Kadehine dökülsün göz yaşım

Şu badem gözlere bakın

Her şeyimsin benim

Şekarparem, muzlu sütüm

Her an seni sayıklıyorum

Hayallere dalıyorum

Âşkımı ilan ediyorum

Kalbimdekini bilesin diye

Bilmiyorsun nereden geldiğimi

Bilmiyoruz nereye gittiğimizi

Takıldık hayata, nehirdeki dallar gibi

Akıntıya tutulmuş gidiyoruz

Ben seni taşırım, sen de beni

İşte böyle olabilirdi

Tanımıyor musun beni?

Halâ tanımıyor musun beni?

( Bu şiiri teknede yaşayan nehir kıyısında gördükleri bir şair onlar için söylüyor)

**

 

Yıllar su gibi akıp gidiyor

Şehrin bütün saatleri çınlamaya başladı

Zaman seni kandırmasın

Zamanı fethedemezsin

Acılar ve kaygılar içinde hayat akıp gidiyor öylece

Ve zaman oyununu oynayacaktır

Yarın veya bugün

And the deep river ran on….

 

                                                                                     W.H.Auden

(Bu şiiri Jesse, Celine’ye söylüyor)

 

 

Yorumlar

Tüm zamanlar